Bir kadının hayatını kaybetmesi, çevresindeki insanları derinden sarsan bir olay olarak gündeme geldi. Sinem, eski eşi tarafından tehdit ediliyor ve bu tehdide karşı koruma talep ettiği halde, trajik bir sonla karşılaştı. Uzaklaştırma kararı aldırmasına rağmen, Sinem’in katili, çareyi balkondan tırmanmakta buldu. Bu olay, toplumda kadınların maruz kaldığı şiddetin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Olayın detayları ve etkileri, zihnimizde kalan pek çok soru işaretiyle birlikte yankı buluyor. Bu tür olayların önlenmesi için ne gibi adımlar atılması gerektiği üzerinde durulması gereken bir konudur.
Sinem, birkaç ay önce eski eşi tarafından şiddet görmeye ve tehdit edilmeye başladı. Kendini korumak için hemen bir hukuk yoluna başvurarak, mahkemeden uzaklaştırma kararı aldırdı. Ancak, bu tür kararların uygulanması ve denetlenmesi, çoğu zaman eksik kalmakta. Sinem, dakikalar içinde hayatını kaybederken, uzaklaştırma kararı hiçbir işe yaramadı. Hukukun korumasını umduğu kadın, ne yazık ki sistemin açıklarının kurbanı oldu. Olayın ardından açılan davanın yanı sıra, bu tür yasaların yeterliliği üzerine de tartışmalar alevlendi. Her gün basında yer alan benzer haberler, kadınların ne kadar tehlikede olduğunun somut bir göstergesidir. Sinem'in hikayesi, birçok kadının yaşadığı korkuların bir yansıması olarak, farkındalık yaratmayı amaçlayan bir çağrıyı da içinde barındırıyor.
Sinem'in trajik ölümü, yalnızca onun için değil, çevresindeki tüm kadınlar için bir alarm zili oldu. Kadınların maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi, sadece bir hukuki meseleden ibaret değil; bu, derin toplumsal bir sorunun da yansıması. Uzaklaştırma kararlarının uygulanabilirliği, cinsiyet eşitliği gündeminin en temel sorunlarından biri haline geldi. Sinem’in durumu, birçok kadının yaşadığı aynen sorunların bir örneği olarak, kadınların hak arayışları üzerinde yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Belediye ve devlet daireleri tarafından sunulan hizmetlerin yetersizliği, bu tür olayların önlenmesi konusunda ne kadar acil eyleme ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor. Uzaklaştırma kararlarının gerçekten işlemesi için daha etkili tedbirler alınmalı, toplumsal bir bilinç oluşturulmalı ve şiddete sıfır tolerans ilkesi benimsenmelidir. Sinem’in trajik ölümü, sadece bir cinayet olarak değil; aynı zamanda kadınların seslerinin daha fazla duyulması ve bu konuda toplumsal bir değişimin yaşanması için bir fırsat olarak değerlendirilmeli.
Mahkeme kararlarının uygulanabilirliğinin sorgulanması, toplumun her kesiminde geniş yankı buldu. Uzaklaştırma kararlarının, kadınların hayatlarını kurtaramaması, kamuoyunda büyük bir infial yarattı. Sinem’in katili tarafından gerçekleştirilen bu korkunç eylem, sadece onun hikayesini değil, birçok kadının hikayesini de trajik bir sona sürükledi. Türkiye'de kadın cinayetleri ve şiddet olaylarının durdurulması için büyük bir mücadele verilmeli, sistemdeki açıklar kapatılmalıdır. Sinem’in yaşadığı şehirde, kadınların güvenliğini sağlayacak devrim niteliğinde adımlar atılması gereklidir. Aksi takdirde, daha fazla Sinem’in hayatına mal olacak olayların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Toplum olarak bu sorunu ele almak, bir zorunluluk haline gelmiştir. Başta devlet, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak hepimize düşen büyük görevler var.
Silahsız ve insana yakışır bir yaşam talebi, sadece kadınlar için değil herkes içindir. Sinem’in ölümü, sadece bir trajedi değil; aynı zamanda bir çağrıdır. Gelecek nesillere daha güvenli bir dünya bırakmak üzere aktif bir şekilde mücadele etmeliyiz. Her kadın, haklarına sahip çıkmalı ve toplumsal cinsiyet eşitliği için sesini yükseltmelidir. Unutmayalım, bir kadının başına gelen her olay, hepimizi derinden etkiler. Bu tür olayların yaşanmaması için, hem bireysel hem toplumsal düzeyde harekete geçilmesi gerekmektedir. Sinem'in anısını yaşatıp, benzer acıların yaşanmaması için mücadele etmek, bu sorumluluğu taşımak hepimizin görevidir.