Uluslararası Para Fonu (IMF), son yayımladığı raporda küresel kamu borcunun alarm verici bir hızla artmaya devam edeceğini duyurdu. Bu durum, birçok ülke için ekonomik istikrarı tehdit eden bir faktör haline gelirken, finansal piyasalardaki belirsizlik de katlanarak büyüyecek gibi görünüyor. 2023 yılı itibarıyla dünya genelindeki kamu borcunun GSYİH'ya oranı, geçmiş yıllara oranla daha da yükseklere tırmanacak. Peki, bu gelişmelerin arka planında neler yatıyor ve hangi ülkeler bu durumdan en çok etkilenecek?
IMF’nin raporuna göre, COVID-19 pandemisi sonrası birçok ülke, ekonomik toparlanmalarını desteklemek için büyük ölçekli mali teşvik paketlerine başvurdu. Bu teşvik programları, işsizlik oranlarını düşürmeye ve istikrarlı bir büyüme sağlamaya yardımcı olsa da, devletlerin borç yüklerini de artırmış durumda. Özellikle gelişmiş ülkeler, bu dönemde yüksek borç seviyelerine ulaştılar ve halen mali disiplinlerini korumakta zorlanıyorlar. Uzmanlar, mevcut mali yapının sürdürülebilir olmadığını ve bu trendin devam etmesi halinde krizlere neden olabileceğini vurguluyor.
Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde de benzer bir durum söz konusu. Yüksek borç seviyeleri, ekonomik büyümeyi sınırlarken, aynı zamanda döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı savunmasız hale getiriyor. Bu durum, özellikle dış borçlarını yenilemekte zorlanan ülkeler için önemli bir risk oluşturuyor. Son yıllarda yaşanan enflasyon artışları ve faiz oranlarının yükselmesi de, bu ülkelerin borç yükünü daha da ağırlaştıracak faktörler arasında yer alıyor.
IMF’nin raporundaki bir diğer dikkat çekici nokta ise, yükselen enflasyonun borç yükü üzerindeki etkileri oldu. Enflasyon oranlarının artması, devletlerin faiz oranlarını artırmasına yol açabiliyor. Bu durum, borçlanma maliyetlerini yükselterek, kamu maliyesinde daha fazla baskıya neden olabilir. Depresyon dönemine giren ülkelerin yanı sıra, ekonomik durgunluk riski taşıyan ülkeler için bu borç yükü altından kalkılması zor bir hal alabilir.
Küresel ekonominin geleceği açısından endişe verici olan bir diğer konu da, bazı ülkelerin küresel tedarik zincirlerinden bağımsızlaşma çabaları. Bu durum, özellikle yüksek borç seviyelerindeki ülkeler için, dış ticaret dengelerini tehdit eden bir faktör olarak öne çıkıyor. Hükümetler, kendi sanayi ve üretim kapasitelerini artırarak yabancı bağımlılığını azaltmaya çalışsa da, bu süreç maliyetleri artırıyor ve daha fazla borçlanmaya neden olabiliyor.
Küresel kamu borcundaki bu artış, sadece gelişmiş ülkeleri değil, aynı zamanda gelişmekte olan ekonomileri de tehdit eden bir durum olarak karşımıza çıkıyor. IMF'nin uyarıları, kamu maliyesinin yönetiminde daha fazla şeffaflık ve disiplin çağrısına dönüşebilir. Özetle, küresel kamu borcu artışı, ekonomik büyüme perspektifinde belirsizlik yaratırken, dünya genelinde tüm ülkelerin mali politikalarını etkileyen önemli bir risk faktörü haline geliyor.
Sonuç olarak, IMF’nin raporu, iş dünyası ve politika yapıcılar için önemli bir alarm zilleri çalmaktadır. Ekonomik istikrarın sağlanması için, ülkelerin bir an önce mali disiplinlerini güçlendirmek ve sürdürülebilir borç seviyelerini yakalamak adına daha aktif adımlar atması gerekecek. Aksi takdirde, küresel kamu borcunun sürekli artışı, dünya ekonomisi için kaçınılmaz bir krizi de beraberinde getirebilir.